20 Ocak 2009 Salı
HAYATIN ALTIN KURALLARI
YAPILAN İYİLİK ÇABUK UNUTULURMUŞ !!!
19 Ocak 2009 Pazartesi
HAYAT İNSANLARA NELER ÖĞRETİYOR
VAKİT GEÇMEDEN
17 Ocak 2009 Cumartesi
YİNE SENSİZ GECTİ BUGUN
Bugün de sensiz geçti.Yine tadı yoktu gezdiğim yerlerin. Ne yeşilin yeşilinde buldum huzuru ne de uçuşan kelebeklerin renk cümbüşü kanatlarında. Gerçi hüzün de yoktu sensizliğin kol gezdiği bu yerlerde. Bütün manalarından soyunmuş yalın bir hayattı çevreleyen. Anladım ki yokluğunda seni yaşamak zor olacak. Anladım ki zor olanı yaşamak aşkı büyütecek. Ve yine anladım ki aşk, manası çözülemeyen sözlerde ifade
bulacak.Ne zaman bir şarkı duysam aşktan yana, ya da bir film seyretsem içinde sevda geçen, o an bir duygu kasırgası sarar bütün benliğimi। Yüreğimin başını ince bir sızı sarar. Gözlerim uzaklarda bir noktaya takılır da geçmiş günlerin hatırasıyla avunur ruhum. Dağların tepelerindeki kar yığınlarından beslenen pınarlar gibi sevdanla beslenen ruhum yokluğunda çektiği ıstırabı bir ödül olarak kabullendi. Sensiz yaşamaya mahkum edildiğim zamanların inadına seni bulduğum zamana minnet duyuyorum.
İnsan umut ettiği müddetçe yaşarmış. Umut, her gün doğumunda, gün ışıklarıyla dolar odama.Bahçemde yeni açmış bir çiçek, ağacımın dalında minik bir serçe, ya da bilmediğim bir evde beşiğinde uyuyan bebeğin yanağında pembe bir gülümseme olur. Umut, satıcıların çığlıklarında gezinir sensiz sokaklarda. Ya da bir dilencinin minnet dolu bakışlarında süzülür. Umut, sen olduğun için umuttur. Ve gün akşama varmadan maviye boyanır bütün umutlar. Mavi, sen sevdiğin için bütün renklerin ana rengidir. Sonra bütün beklentilerin en can alıcı yerinde sesin duyulur. Süzme bal şerbeti tadında ılık ılık sarar bütün ruhumu. Her kelime ayrı bir mana yüklenir de, her mana hayatıma şekil verir. Umut etmenin, umutla beklemenin bir doyumsuz ödülüdür duyduğum ses. Zaferden yeni dönen mağrur komutan adına düzenlenen şölenler bu ödülle boy ölçüşemezler.Adına anıtlar dikilen hiç kimse böylesi ödüle layık görülmemiştir. Hiç kimse tatmamıştır benim tattığım zevki.
Gece mavi hayallerle iner şehrin üstüne. Mavi karanlıklarda sen dolarsın odamın yalnızlığına. Bütün eşyalar mahzun bakışlarında ışıltılı çiçeklere döner. Yıldız yıldız göky
üzüne ulaştığında aynı mehtabı seyretmenin iç huzurunu yaşarım. Samanyolunda başlayan aşk şarkıları evrenin bütün galaksilerinde adını söyler. Bilirim ki kalp atışlarım sana kadar u
laşır. Bilirsin ki bu nazenin atışlarda yine adın fısıldanır. Seninle başlayan gece, rüya aleminin maviliğinde yine seninle devam eder. Avuçlarının sıcaklığı sarar bedenimi.Binlerce volkan birden hayata geçer. Sarhoşluğun beni benden alırda yalnız ikimiz için yaratılmış bir dünyaya sürükler.
Bütün günü seninle yaşamak hayatı dolu dolu yaşamaktır. O gözlerindeki efsunkar bakış, o dudaklarındaki yakan sıcaklık, o ellerinde hayat bulduğum tatlı okşamalar ve bütünüyle sen... İşte beni var eden....Bütün bu satırlardan sonra şayet “deli” olduğumu düşünüyorsan haklısın. Çünkü ben aşkınla deliyim. Unutma ki aşk delileri bütün suçlardan arınmıştır. Suç deli olanın değil, onu deli edenindir. Ben zindanlarında çile çekmeye de, zincire vurulmaya da razıyım. Bu aşk delisinin hürriyeti yine bu zincirlere vurulmakla mümkündür.
16 Ocak 2009 Cuma
UMUT YENER
FARKINDA OL
Eğer geri alırsan demek ki gerçekten seviliyorsun. .
Ve hep hatırla....
İyi arkadaşlar yıldızlar gibidir, onları her zaman göremeyebilirsin ama orada olduklarını bilirsin.
'Bir dosttan tek bir gül ve güzel bir sözü ben onunlayken almayı,
öldükten sonraki bir kamyon dolusu çiçeğe tercih ederim.' HER ZAMAN YANIMDA OLMASINI İSTEDİĞİM İNSANLARA...
HAYAT BELKİDİR
Ağır adımlarla büyük kütüphaneden içeriye girdi, bir kitap alıp oturdu ve okumaya koyuldu. Gerçekten de çok güzel temalara değinmiş etkileyici bir kitaptı elindeki, ama daha da güzel olanı kitabı daha önce başkasının da okumuş ve bazı yerlere notlar almış olmasıydı. Okuyanın notlar aldığı bölümler Ewan'ı da derinden etkiliyor, notları okudukça sarsıyordu. Kim olabilirdi bu? Hemen kütüphane memuresine gitti ve daha önce kitabı okuyan kişinin kim olduğunu öğrendi. Holly adında bir kadındı, adresini aldı ve eve varır varmaz bir mektup yazdı:
- "Büyük Kütüphanede bir kitap okudum. Eklediğiniz notlar karşısında hayranlık duyduğumu belirtmeliyim. 10 gün sonra Kore'ye gidiyorum, sizi tanımak - mektuplaşmak istiyorum. Cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum."
Holly'den olumlu cevap geldi ve mektuplar ardı arkasına yazılmaya başlandı.
Her yeni mektupta birbirlerinden biraz daha etkileniyor, yüreklerini birbirlerine biraz daha açıyorlardı. 2 sene bu şekilde geçip gitti. Ewan ve Holly birbirlerine belki binlerce mektup yazmış, her mektuptan ayrı tatlar almışlardı. Ewan'ın ülkeye geri dönme zamanı gelmişti, son mektubunda Holly'i görmek istediğini yazdı.
- "Ancak seni tanıyabilmem için bana bir resmini gönder lütfen" diye ekledi. Holly buluşmayı kabul etti fakat resmi göndermedi. "Resmin ne önemi var ki? Bizi ilgilendiren kalplerimiz değil mi? Yakama kırmızı bir çiçek takacağım" dedi.
Günler birbirini kovaladı ve Ewan ülkeye döndü. Trenden indiği ilk anda gözleri Holly'i aradı. Bir müddet bakındı, sonra kalabalığın arasından şimdiye dek gördüğü en güzel kadın belirdi. Uzun boylu, çok güzel vücutlu, uzun sarı saçlı, masmavi iri gözleri ve mavi elbisesiyle muhteşem bir kadındı. Kadına doğru bir adım attı, ama yakasında hiç birşey yoktu. Kadın gözlerine baktı ve :
- "Merhaba denizci, benimle gelmek ister misin?" diye sordu. Tam o sırada güzel kadının omuzunun üzerinden, yakasında kırmızı çiçek olan kadını gördü. Kısa boylu, şişman sayılacak kiloda, gri kısa saçlı, tozlu uzun pardesüsü ve kalın bilekleriyle öylece duruyordu.
Ewan şaşkındı, az önce hayatında gördüğü en güzel kadından bir teklif almıştı ancak karşısında da yüreğine aşık olduğu kadın duruyordu. Kendini toparladı ve yanından geçen dünyalar güzeli kadına aldırmadan ilerledi. Elinde Holly'le birbirlerini tanımalarını sağlayan kitap vardı. Elini uzattı, "Merhaba Holly" dedi gözlerinin içi gülerek.
- "Pardon" dedi kadın. "Ben Holly değilim. Az önce buradan geçen sarı saçlı mavi elbiseli bayan yakama bu çiçeği taktı ve bunun hayatının sınavı olduğunu söyledi. Sizi garın çıkışındaki cafe'de bekliyormuş
SOKAK
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..
14 Ocak 2009 Çarşamba
MUTLULUK
12 Ocak 2009 Pazartesi
RİCA
* Bir SMS gönderdiğiniz zaman ilk 10 saniyede cevap gelmeyince ikinci SMS'te "Orda mısın???" diye sormayın. Kesinlikle oradayızdır..!
* Mağazada gelinliklere bakıp "Aaaa ne güzeeel" dediğinizde onun bizim için bir anlamı yoktur. Bizi duygusuzlukla suçlamayın. Gelinlik sadece kızların hayalidir erkeklerin değil!!!
* Saçlarınızı boyattığınızda bunu fark edemezsek anlayın ki yakışmamıştır ve bu bizim suçumuz değildir.
* Çoğu erkek ısrardan ve bir şeyi ikinci kez duymaktan nefret eder; mutlaka ilk söylediğinizi anlamışızdır ama işimize gelmiyordur, lütfen bize geri zekalı muamelesi yapmayın.
* Alışveriş yapmak hiç zevkli değildir ve asla zevkli olmayacaktır.
* 'Beni seviyor musun?' diye sormayın. Emin olun ki sevmiyor olsak yanınızda bir saniye bile durmayız…
* Bizden sizinle aynı üzüntüyü yaşamamızı ve size tuvalete kadar eşlik etmemizi beklemeyin, o sizin kız arkadaşlarınızın görevidir.
* Bir yere gittiğimizde, hangi kıyafeti giyerseniz giyin, size çok yakışıyor, yemin ederiz. O yüzden bir daha sormayın.
* Biz erkekler gerçekten basitizdir. Mesela sizden ekmeği getirmenizi istiyorsak, aslında sadece acıkmışızdır ve sadece ekmeği getirmenizi istiyoruzdur. Bundan 'ekmek niçin masada değil' diye bir iğneleme yaptığımız sonucunu çıkarmayın zira tüm erkekler edebiyatçı değildir…
* Eğer farkında olmadan 2 değişik şekilde anlayabileceğiniz bir şey söylemişsek ve bunlardan biri kötü ve sizi üzecekse, kesinlikle diğer anlamında söylemişizdir, boşuna bizi sıkıntıya sokmayın…
* Biz farklı anlamlar taşıyan dolaylı, mecazlı soruları anlamayız. Ne istiyorsanız doğrudan söyleyin ve bizi yormayın…
* Eğer şişmanladığınızı düşünüyorsanız ki büyük ihtimalle şişmanlamışsınızdır. Bize sormayın, cevap vermeyi reddediyoruzdur.
* En karmaşık durumda bile bizim için temel kural şudur: 'En kolayını seç'. Bizden komplike şeyler beklemeyin.
* Erkekler genelde sadece ana renkleri görürler. Mesela, şampanya bir renk değil, bir içkidir bizim için.
Sarımsı Yeşil, Açık Yeşil Likör yeşili, Çimen Yeşili, Kireç Yeşili, Yay Yeşili, Orta Deniz Yeşili
Yukarıda saydıklarınız vallahi hepsi yeşil işte..! Lütfen bizi zorlamayın..?
* Erkeklerin çoğunun en fazla 3 çift ayakkabısı vardır. O yüzden 30 çift ayakkabınızdan hangisinin kıyafetinize uyacağını bilmiyoruzdur lütfen sormayınız ayrıca uyum diye bir şey yoktur ve sırf uyum için giyeceğiniz şeyleri 1 hafta önceden tasarlamanız tamamen sizin takıntınızdır. Mavi kotun üstüne her renk ve desen blüz giyilebilir.
* Kırmızı tokanız var ve sırf bu tokaya uyum sağlaması için lütfen kırmızı takım elbise almaya bize mağazaları dolaştırmayınız..!
* Cuma + Cumartesi + Pazar = Bol yemek ve mutfak gerçekliğinin icrasıdır…
* Bizi anlamaya çalışın; ancak bizi anlama işini lütfen fazla abartmayın çünkü çok kolay anlaşılır erkekler.
* Evi temizleyip yorulduktan sonra, yüzünüze bakılmayacak haldeyseniz, yaptığınız temizliğin bizim için bir anlamı yoktur, takdir beklemeyin. Temiz bir evden ziyade bakımlı görünen bir kadınla bir evi paylaşmak daha anlamlıdır…
* Ev işlerinden sonra yattığınız yerde sızıp kalıyor ve her türlü kur çabasına yorgunum diyorsanız bu bizi bozar… Bir erkeğe temiz evden önce temiz bir eş ve hatta sadece bir eş lazımdır. Temizlik bir temizlikçi tarafından da yapılabilir ama bazı şeyler temizlikçi ile yapılmaz… Yapılmamalı da. Bizi zorlamayın..!
* Aylarca süren baş ağrıları baş ağrısı olamaz, mutlaka bir doktora gidin.
* Size 'neyiniz var' diye sorduğumuzda, 'hiç bir şeyim yok!!!' derseniz size inanırız, bizim için olay bitmiştir. O yüzden bir şeyiniz varsa doğrudan söyleyin sonra bizi anlayışsız durumuna düşürmeyin…
* Canım sıkılıyor hiç dışarı çıkmıyoruz hep evdeyiz farkındamısın diye sormayın farkındayızdır. Sadece nereye gitmek istediğinizi söyleyin bizi yormayın...
* 30 civarında ayakkabınız ve dolaplar dolusu elbiseniz varken bizi iflas ettirmek bir sevgi gösterisi değildir.
…
GEC KALMAK
Gecenin ilerleyen saatlerinde canı sıkılmış,rüzgar ve soğuk arttıkça yalnız adamı daha başka düşünceler sarmış,kırlangıcın arkadaşlığını geri tepmekten biraz pişmanlık duymuş... "Keşke kuşu içeri alsaydım. Ona biraz yiyecek verirdim. Minik kuş oradan oraya uçar, neşeli sesler çıkartır, cıvıldar, yalnızlığımı paylaşırdı. " demiş. Ertesi sabah ilk iş pencereyi açıp,etrafına bakınmış adam, belki kırlangıç oralarda bir yerlerde olabilir diye düşünmüş.Ama görememiş zavallı kırlangıcı...
Uzun kış geçmiş, yine yaz gelmiş...Etrafta kırlangıçlar, cıvıldıyarak uçmaya başlayınca;yalnız adam, heyecanla camını sonuna kadaraçıp kuşu beklemiş... Ama hiç gelen olmamış.
Onun hevesle havada uçan kuşlara baktığını gören komşusu hikayeyi öğrenince hafif buruk bir sesle: "Sevgili komşum, anlaşılan sen kırlangıçların sadece 6 aylık bir ömürleri oduğunubilmiyordun?" demiş. Bunu işiten yalnız adam çok üzülmüş ama üzülmek için de artık geç kaldığını anlamış...
***
Dikkatli olun...Farkında olun...Kendinize bir sorun...Acaba, siz kaç kırlangıç kovaladınız?
Hiç geri çevirmediniz mi bugüne kadar size sunulan bir dostluğu?
Hayatta bazı fırsatlar vardır ki, sadece birkez karşımıza çıkar,değerini bilemezsek kaçıp giderler.Ve asla geri gelmezler.... :((
8 Ocak 2009 Perşembe
UMUT
7 Ocak 2009 Çarşamba
anne
Başka şehirde iş bulan oğlu, hem uzak yerde olduğundan hem de izin alamadığından 2 aydır gelememişti. Orta yaşlı kadın, büyük bir özlemle oğlunun gelmesini ümit ediyor, kulağı zil sesinde, ayak sesinde telaşla bekliyordu. Her anneler gününde, çocuğunun “Anneciğim, anneler günün kutlu olsun” diyerek, boynuna sarılmasına öyle alışmıştı ki, sanki oğlu kapıdan giriverecek ve koşup boynuna sarılacaktı, sonra da onun için hazırladığı tatlılardan yiyecekti. Oysa oğlu geleceğini söylememişti ki. Kadın, boynu bükük düşündü, “-Ya gelmezse, ya izin alamadıysa. ” İçini özlem dolu bir alevin yalayıp geçtiğini hissetti.
Kadın sabahtan hazırlığa başlamıştı. . Telaşlı halini gören eşi, sorup durmuştu; ” Bu telaşın niye?” diye. Ama cevabını bir türlü alamamıştı. Sonunda da kadın; “-Bu gün evde işim çok, sen git-gez biraz” diye ısrar ederek, eşini rica-minnet dışarı çıkarmıştı. “Ya, telaşımın nedenini anlarsa, ya saatlerce beklediğim halde oğlum gelmezse” diye düşünmüştü. “Gelmezse” düşüncesiyle bir daha yüreği titremişti.
Saatler geçip gidiyordu, öğlen olmak üzereydi; “-Gelemiyorsan, bir telefon et bari, ‘anneciğim’ de. . ” İçinde sıkıntı artmaya başlamıştı; “-Anneler gününü kutlamak için bir telefon bile etmeyecek mi acaba? Ben böyle bekliyorum ama o belki hatırlamadı bile. ‘Gözden ırak olan, gönülden de ırak olur’ sözü anneler için de geçerli olur mu hiç. Olamaz canım, bir telefon eder en azından. Hoş telefon yetmez, özledim yavrumu, kara gözlerini, yaramaz gülüşünü. Hıh. . yaramaz, dediğimi duysa yine darılır, ‘Beni çocuk gibi sevme’ der. Sanki nasıl seveceksem…”
Çocuğunu düşündükçe, onunla konuştuğunu düşündükçe yüzü gülüyor, farkında olmadan bir anda neşeleniyordu. Sonra duvardaki saate gözü takılıyor, yeniden durgunlaşıyordu. “-Gelmeyecek, telefon bari etse. . ” diye düşündü istemeye istemeye. “-Sesini bari duymuş olurum”. Tam böyle düşünürken, cep telefonunun sesiyle irkildi, omuzlarında bir yorgunluk, bakışlarında bir burukluk telefona uzandı. , ekranına baktı, arayan oğluydu.
Sevinmeli miydi? sevinemedi. …acaba …acaba gelemeyeceğini söylemek için mi aramıştı. Telefonda kutlayıp geçecek miydi anneler gününü, sarılamayacak mıydı yavrusuna?
Açtı telefonu;
-Alo. .
-Alo, nasılsın anneciğim?
-Sağol yavrum, sen nasılsın?
-İyiyim anneciğim.
-Ne yapıyorsun, işler nasıl?
-Biraz zor oldu ama alıştım, hem bu şehre, hem de işe alıştım.
-Öyle mi yavrucuğum.
Söylemiyordu işte ne telefonda kutluyordu, ne de gelmiyeceğini söylüyordu. Sonunda dayanamayıp sordu;
-İzin aldın mı yavrum?
-Evet anneciğim, izin aldım. Sen nerden bildin.
-Nerden mi, anneler günü için izin almadın mı?
-Ha, anneler günü doğru ya. Anneler günün kutlu olsun anneciğim.
-Sen sen. . bunun için izin almadın mı?
-Ah anneciğim, çok sevdiğim, benim için çok önemli bir bayanı görmeye gideceğimi söyledim. Şefim de izin verdi. Şimdi onun yanına gidiyorum.
Orta yaşlı kadın durakladı, sesine hakim olmaya çalıştı.
-Öyle mi, nasıl biriymiş bu?
-Anneciğim, emin ol bana, senin daha önce yaptığın yemeklerden daha lezzetlisini, daha önce yaptığın tatlılardan daha tatlısını yapmıştır, beni bekliyor şimdi.
-Ben… şey… tamam yavrucuğum. Şey, umarım o da seni seviyordur.
-Sevdiğine eminim anne, zaten bu ilk iznimi sırf onu görmek için aldım. Babam nerde anne?
-Dışardaydı yavrum. Hah. . kapı çalıyor, sanırım baban geldi.
-Tamam anne selam söyle, ben de mis gibi kokuların geldiği, dünya da en çok değer verdiğim bir dünya güzelinin kapısındayım.
-Tamam yavrum, söylerim. Sonra yine ara yavrum. Allah’a emanet ol.
Telefonu kapattı. Oysa ne kadar özlemişti oğlunu, ne kadar görmek istiyordu. Kapıya eli uzanırken, gözünden süzülen yaşlara engel olamıyordu.
Kapıyı açtığında, boynuna atılan oğlunun “-Canım anneciğim, anneler günün kutlu olsun!” diye bağırması sanki bir rüya sahnesiymiş gibi geldi. Oğlu; “-Anneciğim, seni sevindirecek bir sürpriz yapayım dedim, lütfen ağlama” dese de, annesi sevinçten hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
bir annenin evladının mutluluğundan başka ve sadece anne seni seviyorum kelimesinden başka isdediği ne olabilirki?
3 Ocak 2009 Cumartesi
GELİR MİSİN?
Gelir misin ?
Dünü kaybettik.
Yarın çok geç…
Avuçlarımızda sadece bugün var…
Sen varsın, ben varım…
Bir de aşk!
Yaşanmamış, yaşanmayı bekleyen aşk…
Gözlerinde pas tutmuş hüzünleri silecek,
seni ve beni mutlu edip güldürecek bir aşk.
Dün tanımıyordum seni ve bilmiyorum nerelerde olduğunu.
Bugün çıktın karşıma…
Yarınlarıma bir umut, kilit vurulmuş yüreğimin anahtarısın.
Öyle hissediyorum…
Dünü kaybettik, yarın çok geç…
Avuçlarımızda sadece bugün var…
Gel…
Düne inat bugünü yaşayalım…
Sen kırların kraliçesi papatyam ol, ben seni yüreğime savuran hoyrat rüzgar.
Dudaklarımızdan sevgi sözcükleri dökülsün.
Gözlerin değsin gözlerime, ellerin kavuşsun ellerime…
Kanatlanıp uçalım, sevdaya…
Mutluluktan ağlayalım, gözyaşlarımız birbirine karışsın.
Önce onlar birleşsin avuçlarımızda…
Onlarla yıkayalım yüzümüzü…
Yaşanmamış sevdalara inat,
sonsuza dek doya doya yaşayalım gecemizi gündüzümüzü…
Gel…
Dün yoktun, yarın çok geç.
Avuçlarımızda sadece bugün var…
Sen varsın, ben varım…
Bir de aşk!
Bizi bekliyor, bizi çağırıyor…
Sahi gelir misin ?
PERS SULTANI VE İKİ ADAMİ
Pers Sultanı iki adamı ölüme mahkum etmiş.
Sultan’ın atını ne kadar sevdiğini bilen mahkumlardan bir tanesi hayatini bağışlarsa bir yıl içinde ata uçmayı öğretebileceğini söylemiş.
Kendini dünyadaki tek ucan ata binerken hayal eden Sultan bunu kabul etmiş…
Diğer mahkum inanmayan gözlerle arkadaşına bakmış ve “Atların uçamadığını biliyorsun. Nasıl olup da böyle delice bir fikirle çıkabildin ortaya..? Yalnızca kaçınılmazı geciktiriyorsun o kadar.”
” Pek değil ” demiş birinci mahkum.
” Kendime dört özgürlük sansı veriyorum.
Birincisi : Sultan bu yıl ölebilir.
İkincisi : Ben ölebilirim.
Uçuncusu : At ölebilir…
Dördüncüsü… “Belki ata uçmayı öğretebilirim.”.! ”
UMUTLARIMIZIN HIC TUKENMEMESI DILEGIYLE
ERKEK DEDİGİN
Seni elinin tersiyle değil avucunun içiyle kavrayacak. Bileceksin ki emin ellerdeyim, başkası tutamaz elimi böyle.
Rahat olacaksın yanında, çok konuşmayacak, beynini didiklemeyecek.
İnce olacak; seni senin kadar düşünecek. Sen onu merak ettiğinde kendisine hesap soruluyor havalarına girmeyecek. Senin inceliğine karşı umursamaz sözler sarf etmeyecek.
Adamın sinirini bozmayacak, cinlerini tepesine çıkarmayacak, sanki sen onun için varmışsın her ne zaman istese emrine amadeymişsin, o ne yaparsa yapsın her istediğinde yanında elinin altında olacakmışsın triplerine girmeyecek.
Sen ona sevgini hissettirdiğinde, sen ona kayıtsız şartsız aşıkmışsın gibi havalara girmeyecek.
Erkek dediğin ilgi gördüğünde ilgiyle, sevgi gördüğünde sevgiyle karşılık verecek.
Erkek dediğin, sen onun için kendine baktığında, sırf ona daha güzel görünmek için giyinip kuşandığında hiçbir şey olmamış gibi davranmayacak.
Ruhunu okşamasını bilecek. Romantik olacak kimi gün habersizce kucağında çiçeklerle çıkıp gelecek. Özel günleri unutmayı marifet sanmayacak.
Kayıtsız olmayacak senin bütün zarafetine karşı. Gerçekten seven bir kadın sevgi ve ilgi bekler, erkeğine verdiği aşkın karşılığında küçük bir tatlı söz, kısa bir mesaj, bir çağrı bile onu mutlu edebilir. Erkek dediğin bütün bunları cebinden para harcıyormuş gibi cimrilikle yapmayacak.
Ben aranmayı, çok aramayı sevmem demeyecek. Her şey kendi istediği gibi olsun istemeyecek. Sadece kendi canının istemesine bağlamayacak her şeyi.
Erkek dediğinin, hissettiğiyle yaptığı şey arasında uçurum olmayacak. Cesur olacak cesur. Seni seviyorum derken korkmayacak, başka şeylerin arkasına gizlenmeyecek.
Seviyorum deyip bir sonraki perdede kaçmayacak, özlüyorum diyorsa gelecek, kaybetmek istemiyorum diyorsa kaybetmeyecek.
Erkek dediğin askına sahip çıkacak. Korkak olmaz erkek dediğin. Erkek dediğin iyi sevişecek. Koyun gibi yatmayacak, bir an önce şu iş bitse demeyecek.
Aşksız yatmayacak yatağa ve sen bunu bileceksin. Bir baba şefkatiyle seni alnından öptüğünde bileceksin ki sevgisi geçici ve zayıf değildir.Ve sevgiyle öptüğünde dudaklarından bileceksin ki öpüşün tek sebebi şehvet değildir.
Erkek dediğin yakışıklı olacak, çekici olacak ama bundan çok daha öte bir şey...
Zeki olacak.
Kadının küçük yalanlara, bahanelere inanmayacağını, kendisini kendi gibi tanıdığını bilecek. Kadının zekasını küçümsemeyecek kadar zeki olacak. Zeki olacak, seni bir hamur gibi karmasını bilecek, o hamura kendisi
katmasını da.
Değerlerini bir anlık hevesler uğruna satmayacak.
Namussuzluğunu, ahlaksızlığını ancak ve ancak seninle yataktayken kullanacak.
Erkek dediğin önce sevecek.
Kendini sevmeyen erkekten kimseye hayır gelmez. Bir bakarsın ki yıllar sonra bu adamla ne yatağa sığıyorsun, ne toprağa... Koluna girip gezmesini bileceksin gururla, koynuna alıp sevişmesini de. Babalığını da bilecek, ana-babaya hürmet etmeyi, kadir kıymet bilmeyi, vefakarlığı, fedakarlığı...
Erkek dediğin seni koruyacak,kuşatacak.
O nerede olursa olsun seni koruyacağını bileceksin.
Pısırık olmayacak erkek dediğin. Erkek dediğin erkek olacak.
Seni sadece sen olduğun için sevecek. Parayla pulla, kariyerle, güçle, kimin ne dediğiyle hareket etmeyecek.
Hem sevgilin, hem arkadaşın, hem dostun, hem baban, hem çocuğun olacak, huzurla bağrına basacaksın.
MUTLULUGUN GİZİ
Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra, sonunda bir tepenin üzerinde bulunan güzel bir şatoya varmış. Söz konusu bilge burada yaşıyormuş. Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen bizim kahraman, girdiği salonda hummalı bir manzarayla karşılaşmış:
Tüccarlar girip çıkıyor, insanlar bir köşede sohbet ediyor, bir orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş; dünyanın dört bir yanından gelmiş lezzetli yiyeceklerle dolu bir masa da varmış. Bilge sırayla bu insanlarla konuşuyormuş ve bizim delikanlı kendi sırasının gelmesi için iki saat beklemek zorunda kalmış.
Delikanlının ziyaret nedenini açıklamasını dikkatle dinlemiş bilge, ama "Mutluluğun Gizi"ni açıklayacak zamanı olmadığını söylemiş ona. Gidip sarayda dolaşmasını, kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş. "Ama sizden bir ricada bulunacağım," diye eklemiş bilge. Delikanlının eline bir kaşık verip sonra bu kaşığa iki damla sıvıyağ koymuş.
- "Sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz."
Delikanlı sarayın merdivenlerini inip-çıkmaya başlamış, gözünü kaşıktan ayırmıyormuş. İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış.
- "Güzel, demiş bilge, peki yemek salonumdaki Acem halılarını gördünüz mü? Bahçıvanbaşı'nın oluşturmak için on yıl çalıştığı bahçeyi gördünüz mü? Kütüphanemdeki güzel parşömenleri fark ettiniz mi?"
Utanan delikanlı hiçbir şey göremediğini itiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabalamış, başka bir şeye dikkat edememiş.
- "Öyleyse git, evrenimin harikalarını tanı," demiş ona bilge."Oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin."
İçi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu kez, duvarlara asılmış, tavanları süsleyen sanat yapıtlarına dikkat ediyormuş. Bahçeleri, çevredeki dağları, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yerlere yakışan sanat yapıtlarının zarafetini görmüş. Bilgenin yanına dönünce, gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış.
- "Peki sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?" diye sormuş bilge.
Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görmüş. "Peki", demiş bunun üzerine bilgeler bilgesi...
- "Sana verebileceğim tek bir öğüt var" :
"Mutluluğun Gizi", dünyanın bütün harikalarını görmektir, ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan...
"Nasil bir erkek ariyorsun?"
Kadin bir süre sessiz kaldiktan sonra adamin gözlerinin içine bakarak sormus:
"Gerçekten bilmek istiyor musun?"
Adam biraz isteksiz, "Evet" demis.
Ve kadin baslamis anlatmaya...
"Bugün ve bu yasta bir kadin olarak, bir erkege onun benim için benim kendime yapabilecegimden fazla ne yapabilecegini soracak konumdayim.
Kendi masraflarimi karsilayabiliyorum; bir erkegin yada bir baska kadinin yardimina gerek duymadan evimi idare ediyorum. Böyle olunca,"Sen masaya ne koyuyorsun?" sorusunu sorma konumundayim.
Adam kadina bakmis. Paradan söz ettigini düsünüyormus.
Kadin hemen bu düsünceyi
düzeltmis:
"Sözünü ettigim, para degil.
Ondan öte bir sey istiyorum. Hayatin her alaninda mükemmeliyeti arayan
bir erkege ihtiyacim var."
Adam arkasina yaslanip kollarini kavusturarak kadindan biraz daha
açiklama istemis.
Kadin baslamis anlatmaya:
"Kendini zihnen mükemmellestirmeye çalisan birini istiyorum çünkü sohbet ve zihnen uyarilma ariyorum. Basit bir adama ihtiyacim yok.
Ruhen mükemmellesmeye çalisan birini ariyorum, çünkü dengesiz bir
birlesmeye ihtiyacim yok.
Inananlarla inanmayanlarin bir araya gelmesi felakete yol açar.
Parasal açidan mükemmellik arayan bir erkege ihtiyacim var, çünkü parasal bir yük istemiyorum.
Bir kadin olarak yasadiklarimi anlayacak kadar duyarli,
ayagimi saglam basmami saglayacak kadar güçlü bir erkek ariyorum.
Saygi duyabilecegim birini ariyorum.
Kendi islerini yürütemeyen adama saygi duyamam.
Boyun egme konusunda sorunum yok... yeter ki buna deger biri olsun.
Kadin aklindan geçenleri böyle döküverdikten sonra adama bakmis.
Adam yüzünde saskin bir ifadeyle oturakalmis:
"Çok fazla istiyorsun." demis.
"Degerim çok fazla." diye yanitlamis kadin
KIRMIZI GÜL
Delikanlı bu kız için herşeyi yaparmış.. Kıza evlenme teklif etmiş. Kız ise bir şartla demiş. ''Bana kırmızı renkte bir gül getirirsen seninle evlenirim''. Delikanlı çok üzülmüş çünkü hiç kırmızı gül yokmuş. Beyaz güllerle dolu bir bahçeye gitmiş aramış ama yok...
Sonra ordaki bir bülbüle derdini yanmış.. Bülbül dinlemiş genci... Ve en sonunda "Üzülme delikanlı, yarın buraya aynı saaatte gel ve kırmızı bir gül göreceksin onu al kıza götür, evlenin mutlu olun... Sen onu çok seviyorsun mutluluk hakkın" demiş. Çocuk biraz şaşkın ayrılmış ordan...
Ertesi gün bahçeye gitmiş koskoca bahçe beyaz güllerle dolu yalnızca en ortada kıpkırmızı bir gül!! Delikanlı biraz şaşkın biraz heyecanlı, biraz mutlu koşup gitmi gülün yanına.. Ama gördüğü şeye gerçekten çok üzülmüş. Bülbül yerde ölü yatıyormuş.. Kendini gülün dikeniyle öldürmüş, kanından da kırmızı bir gül ortaya çıkmasını sağlamış genç delikanlş ve onun mutluluğu için..
Şimdi de yerde cansız yatıyormuş.. Delikanlı gülü alıp kızın yanına gitmiş.. Kız bu gülü gördüğü için çok sevinmiş ve delikanlıyla evlenmeyi kabul etmiş.. Bunun üzerine genç "Benimle evlenebilmen için bülbülün ölmesi mi gerekiyor du? " diyerek oradan ayrılmış ve bir daha hiç dönmemiş...
UTANMAK
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın
Fakat kaçınılmaz bir kader vardır;YAPRAĞIN KADERİ!
Her güzde yok olmaya mahkum,her fırtınada da savrulmaya!
YAPRAĞIN KADERİ DÜŞMEKTİR,insanın kaderi de yazılanı yaşamak,çizilen yolda yürümek!
Düşmekten kokmadan,yaşamaktan korkmadan yürümek...Sevmekten ve sevilmekten korkmadan yürümek....hayat sadece güzelliklerden ibaret değil bunu kabul ediyoruz,fakat ne kadarımız yaşadığımız olumsuzluklar içinde bir güzellik arıyoruz!
Bunu bilmiyorum,fakat bildiğim tek şey korkmayışım!korkmuyorum düşmekten,korkmuyorum sevmekten ve sevilmekten,korkmuyorum içimdeki yaprak demetinin kaderinden!
Ben baharı bekliyorum,içimdeki baharı!Gelmeyecek belki,belki de yalancı bir bahar var içimde,fakat umudumu yitirmiyorum umutsuzluk şehrinde!
Fani dünyanın getireceklerinede götüreceklerinede hazırım ben,çünki karanlığın ardındaki aydınlığı biliyorum!Yağan yağmura inat,içimdeki ateşi koruyorum!
Aslında ben fani bedenimdeki yüreğimde sevgiyi taşıyorum.
Biliyorum konuşacak bir şeyimiz kalmadı, paylaşacak hiç bir şeyimiz yok.Yine de yüreğimden gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum,seninle konuşuyorum.. Bugün..sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım,sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum.. Cümlelerimi kısalttım, kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen dudaklarımda...
Bir ihtimal gelişine sığındığımı fark ettiysem de, engel olamadım gurursuz ama umutlu hasretine.. Bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum, imkansız olan her rüyaya inanmak geliyor... Bir çocuk gibi isteklerimi bastıramıyorum.. Çalmayan telefonuma elim gidiyor, sana halen bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum.. Bende olan seni,hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum...
İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum! Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı.. Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım anılarım dışında.. Isınabilmek için onlara sarılıyorum...
Anlamsız ve cevapsız sorular hınzırca sırıtıyor, ben görmemeye çalışıyorum... Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı...
Belki de görmeyi istemek gerekiyordu.. Gözlerini aç desem kapatacaksın ama kapatma gözlerini..kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım falıma... Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş itiraf etti sonunda... Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil...
Gelseydin, kendimi unutup sana koşacaktım, susturacaktım içimdeki isyanı, kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini, sevinçten ağlayacaktım bu defa mutluyken hemen sarhoş olmuşum gibi, dokunacaktım, sarılacaktım.. Ama gelmedin, gelemezdin belki de gelmeye de hiç niyetin yoktu aslında... Kendimi kandırdığımı anladığımda ağlıyordum..
Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş gibi geliyor... Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana....Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde,gecede, uykumda....Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi...
Bu bir marifetse eğer, neden benim yanımda değilsin kii……?
Göz yaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana....
Gittin! Belki de hiç gelmemiştin ben, geldiğini sandım..Ayak uyduramadım yorgunluğuna Dudaklarına düşlerindeki öpüşü konduramadım..
Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran, kimi zaman bir kadın, dokunuşlarında kendini bulan.. Ama! En çok da imkânsızın oldum...
Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum.. İnanamadığın, Yenemediğin, üzerinden atlayamadığın korkuların oldum.. Ağladığın, bağırdığın ya da sustuğun isyanın oldum, sessizce boşalan göz yaşların, birikmişliğin oldum......
Yüreğindeki kadın ben olmak isterken yüreğine sığınan ve tozlanacak olan bir anı oldum... Hak etmediklerin, artık yeter dediklerin ve her şeyin olmak isterken belki de hiçbir şeyin oldum... Söylesene ben gerçekten senin neyin oldum?
Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim..!
Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim?
Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda sadece bir mevsim yaşanan ama bir ömür gibi gelen aşk... Kalbime henüz söyleyemedim gittiğini, öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum... Seni halen benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum...
Gittin...! Sevdamın yokluğuna alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların sonunda olması acıtıyor içimi.. Suskunluğun en büyük silahındı, suskunluğunla vurdun beni asıl acı olan, canımı acıtan unutulmak...
Söylesene unutulmak kime yakışıyor?
Unutan sen olsan da sana bile yakışmıyor ...
Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak sende daha güzel duruyor...... Görüyorsun işte, aşk a ve sana ihanet etmiyorum..
Benim kırgınlığım aşka…. Sen üstüne alındın......
Yürek gölümün tek yakamozu,
Düşen cemre gibi,
Sabahı ilk ışıklarıyla
Doğan güneş gibi
Sevdalı yüreğim,
Ah!.. yaralı yüreğim,
Mum gibi eriyip dururken yanı başımda;
Vazgeçmesini bilmedi ki senden,
Unutamadı ki seni
Bu deli yüreğim.
Sensizliğini kaldırımlara haykırmıyor artık.
Hayallerinle avunmaktan,
Bulup bulup yitirmekten usandı yüreğim.
Gün gün
Adım adım
Damla damla
Büyüyen sevgim;
Ne kaldırımlara
Ne kağıda,
Ne de bu aleme sığar artık.
Yokuğunda
Masmavi bir göl yaptım yüreğimde;
İçinde aşkınla dolu sevda taneciklerinin
Göz yaşlarımla süslenmiş
Kimsenin görmediği,
Pırıltılarından bir göl yaptım.
Sevgimi o gölde boğmak istedim.
Kendi içimde;
Adım adım
Damla damla
Nefes nefes yarattığım gölde
Boğmak istedim sevdamı.
Anlamıştım bu yaranın kapanmaz olduğunu,
Lokman Hekim’in haklı olduğunu.
Ama beceremedim
Sevgimi, yani seni
Yani canımın damlalarını
Nasıl kendi içimde boğabilirdim ki ?!
Yüreği senin için çarpan,
Kalbi kırık,
Yorgun bir
Bir avare yarattın,
Senin için nefes alan;
Senin için yaşayan
Yüzü gülen,
İçi alev alev yanan
Yaralı bir avare yarattın...
Hani vardı ya
Göz bebeklerinden yüreğini okuyan
Avare diyip
Yüzüne bakmadığın
Ve her gidişinde
Hunharca kül ettiğin
Bir yürek vardı
Hatırlar mısın?
Ya da boş ver
Hatırlama
Kapının ardında kalsın
Şaheserin....
Bu avare diyip
Yüzüne bakmadığın,
O hunharca kül olan yüreğin sahibi,
Yürek gölünde boğamadı sevdasını,
Senin gibi olamadı bir türlü,
Bırakıp gidemedi
Kapının ardındakini,
Ve yürüdüğün
Her kalabalık kaldırımda
Seni sevdiğini haykıracak gözleriyle
Ama sen duymayacaksın...
Belki
O kaldırımlarda boğulacak da...
Ama yine unutamayacak seni,
Gözünde bir damla yaşla yaşayacak;
Ama
Ne senden
Ne de seni sevmekten vazgeçecek
Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik ama basit bir sanatı unuttuk.
.
Dostluk Sabah öperek uyandırmaktır...
Aynı dala tutunmaktır kimi zaman
aynı bisikleti sürmektir. Ayağınız yetişmese bile...
Dans etmektir kolkala...
küçük hediyeler almaktır...
ve Kimi zaman aynı kalbi paylaşmaktır..
Öpmektir onu doyasıya
Ve bunu söyleyebilmektir
'Dostlugun en büyük Armağan Bana'
ARKADAŞ ile DOST KAVRAMI
Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır,
Dost geldiğinde buzdolabını açıp istediğini alır.
Arkadaş senin ağladığını görmez,
Dostunun omuzu ise senin gözyaşlarınla ıslanır.
Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir,
Dost sana yardım etmek için erken gelir; toparlanman için geç gider.
Arkadaş, onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur,
Dost neden bu kadar geciktiğini sorar, derdini anlatmak için,
Arkadaş bir kavgadan sonra her şeyin bittiğini düşünür,
Dost ise tekrar arar.
Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister,
Dost ise her zaman senin arkandadır.
Arkadaş zaaflarınızı öğrenir ve onları kullanabilir,
Dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder.
Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar,
Dost zayıflıklarınızı bilirse örtmeye çalışır.
Arkadaş sizi ikinci görmek ister,
Dost ikinciniz olmaktan şeref duyar
Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır,
Dost sıkıntınız olduğunda size koşar,
Arkadaşlarınıza siz huzur vermeye çalışırsınız,
Dostlarınız size huzur vermeye çalışır.
Arkadaş bu mesajı okur ve siler,
Dost okur ve dostlarına yollar...
Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik ama basit bir sanatı unuttuk.
.
Dostluk Sabah öperek uyandırmaktır...
Aynı dala tutunmaktır kimi zaman
aynı bisikleti sürmektir. Ayağınız yetişmese bile...
Dans etmektir kolkala...
küçük hediyeler almaktır...
ve Kimi zaman aynı kalbi paylaşmaktır..
Öpmektir onu doyasıya
Ve bunu söyleyebilmektir
'Dostlugun en büyük Armağan Bana'
ARKADAŞ ile DOST KAVRAMI
Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır,
Dost geldiğinde buzdolabını açıp istediğini alır.
Arkadaş senin ağladığını görmez,
Dostunun omuzu ise senin gözyaşlarınla ıslanır.
Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir,
Dost sana yardım etmek için erken gelir; toparlanman için geç gider.
Arkadaş, onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur,
Dost neden bu kadar geciktiğini sorar, derdini anlatmak için,
Arkadaş bir kavgadan sonra her şeyin bittiğini düşünür,
Dost ise tekrar arar.
Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister,
Dost ise her zaman senin arkandadır.
Arkadaş zaaflarınızı öğrenir ve onları kullanabilir,
Dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder.
Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar,
Dost zayıflıklarınızı bilirse örtmeye çalışır.
Arkadaş sizi ikinci görmek ister,
Dost ikinciniz olmaktan şeref duyar
Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır,
Dost sıkıntınız olduğunda size koşar,
Arkadaşlarınıza siz huzur vermeye çalışırsınız,
Dostlarınız size huzur vermeye çalışır.
Arkadaş bu mesajı okur ve siler,
Dost okur ve dostlarına yollar...
Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik ama basit bir sanatı unuttuk.
.
Dostluk Sabah öperek uyandırmaktır...
Aynı dala tutunmaktır kimi zaman
aynı bisikleti sürmektir. Ayağınız yetişmese bile...
Dans etmektir kolkala...
küçük hediyeler almaktır...
ve Kimi zaman aynı kalbi paylaşmaktır..
Öpmektir onu doyasıya
Ve bunu söyleyebilmektir
'Dostlugun en büyük Armağan Bana'
ARKADAŞ ile DOST KAVRAMI
Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır,
Dost geldiğinde buzdolabını açıp istediğini alır.
Arkadaş senin ağladığını görmez,
Dostunun omuzu ise senin gözyaşlarınla ıslanır.
Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir,
Dost sana yardım etmek için erken gelir; toparlanman için geç gider.
Arkadaş, onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur,
Dost neden bu kadar geciktiğini sorar, derdini anlatmak için,
Arkadaş bir kavgadan sonra her şeyin bittiğini düşünür,
Dost ise tekrar arar.
Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister,
Dost ise her zaman senin arkandadır.
Arkadaş zaaflarınızı öğrenir ve onları kullanabilir,
Dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder.
Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar,
Dost zayıflıklarınızı bilirse örtmeye çalışır.
Arkadaş sizi ikinci görmek ister,
Dost ikinciniz olmaktan şeref duyar
Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır,
Dost sıkıntınız olduğunda size koşar,
Arkadaşlarınıza siz huzur vermeye çalışırsınız,
Dostlarınız size huzur vermeye çalışır.
Arkadaş bu mesajı okur ve siler,
Dost okur ve dostlarına yollar...